ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NEML

45

/

47

 

 

45. Andolsun ki Semud'a kardeşleri Salih'i: "Allah'a ibadet edin" diye gönderdik. Bunlar iki fırka olup birbirleriyle çekişmeye başlayıverdiler.

46. Dedi ki: "Kavmim, iyilikten önce ne diye kötülüğün çabucak gelmesini istersiniz? Allah'tan mağfiret dilemelisiniz değil mi? Belki size merhamet olunur."

47. Dediler ki: "Sen ve sana uyanlar bize uğursuzluk getirdiniz." Dedi ki: "Sizin uğursuzluğunuz Allah nezdindedir. Esasen siz denenen bir kavimsiniz."

 

Allah'ın: "Andolsun ki Semud'a kardeşleri Salih'i: 'Allah'a ibadet edin' diye gönderdik" buyruğunun anlamı daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

"Bunlar iki fırka olup birbirleri ile çekişmeye başlayıverdiler." Mücahid dedi ki: Yani bir kesimi mü'min, bir kesimi kafir oldu. Aralarındaki tartışma ise Şanı Yüce Allah'ın: "Salih 'in gerçekten Rabbi tarafindan gönderil miş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz ... inkar edenleriz, dediler" (el-A'raf, 75-76) buyruğunda bize açıkladıklarıdır.

 

Bir diğer görüşe göre, birbirleriyle tartışmaları herbir kesimin: Hak üzere olanlar siz değil, bizleriz demeleridir.

 

"Dedi ki: Kavmim, iyilikten önce ne diye kötülüğün çabucak gelmesini istersiniz?" buyruğu ile ilgili olarak Mücahid şöyle demektedir: Ne diye rahmetten önce azabı istersiniz? Yani: Sizler, sizin sevap ve mükafat almanızı gerektirecek imanı ne diye erteliyor, ceza görmenizi gerektiren küfrü önden gönderiyorsunuz? Çünkü kafirler inkarlarının aşırılığı sebebiyle: Bize azabı getir diyorlardı.

 

Şöyle de açıklanmıştır: Ne diye kendisi sebebiyle ceza görmeyi hakedeceğiniz işler yapıyorsunuz? Yoksa onlar azabın acele gelmesini istemiş değillerdi.

 

"Allah'tan mağfiret dilemelisiniz değil mi?" Yani ne diye şirki bırakıp, Allah'a tevbe ederek geri dönmüyorsunuz?

 

"Belki size merhamet olunur." Belki ilahi merhamete nail olursunuz. Buna dair açıklamalar da daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

 

"Dediler ki: Sen ve sana uyanlar bize uğursuzluk getirdiniz." Yani biz sizin uğursuzluk getirdiğinizi kabul ediyoruz. Uğursuzluk inancına sahip olmak kadar, insanın sağlam görüşüne zarar veren ve alması gereken tedbirleri bozan hiçbir şey yoktur. İneğin böğürmesi yahut karganın ötmesinin bir kazayı önleyeceğini yahutta takdir edilmiş bir şeyi defedeceğini zanneden bir kimse; elbetteki cahillik eder. Şair de şöyle demiştir:

"Zamanın uğursuzluğu hiçbir takdiri geri çevirmez,

 

O bakımdan sen zamanı mazur gör, sakın onu kınama. Musibetler her gün inip dururken,

O günün mutlu gün olma özelliğini kazandıran nedir? Mutluluğun ve bedbahtlığın olmadığı hiçbir gün yoktur. Bunlar bir kavimden, bir kavime giderler."

 

Araplar insanlar arasında uğursuzluğa en düşkün kimselerdi. O bakımdan bir yolculuğa çıkmak istediklerinde bir kuşu ürkütürlerdi. Bu kuş sağa doğru uçarsa yollarına koyulur ve bunu uğur kabul ederlerdi, sola doğru uçarsa geri dönerler ve yolculuğa çıkmayı uğursuzluk kabul ederlerdi. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Siz kuşları yuvalarında bırakınız, oradan rahatsız etmeyiniz." Nitekim buna dair açıklamalar daha önce el-Maide Suresi'nde (3. ayet, 19. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Dedi ki: Sizin uğursuzluğunuz" yani başınıza gelen musibetleriniz "Allah nezdindedir. Esasen siz denenen" sınanan "bir kavimsiniz." Günahlarınız dolayısıyla azaplandırılan bir kavimsiniz, diye de açıklanmıştır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Neml 48-49

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR